10 Haziran 2013 Pazartesi

Müziğin Kurtarıcısı : Lana Del Rey

    Bir anda parladı, şimdi herkes onu konuşuyor. Gerçek adı Elizabeth Grant’miş. Önce Lizzy Grant adıyla albüm yapmış. Sıradan bir görünüşle, çekingen bir tavırla şarkılar söylemiş. Tutmamış. O da ismini, saçını, başını, kıyafetlerini değiştirmiş. Estetik ameliyatlar geçirmiş. Lana Del Rey olmuş. Tutmuş.


Lana'yı çoğu kişi gibi bende müziğin kurtarıcısı gibi görüyorum. Son zamanlarda ortaya çıkan ergen grupları ve şarkıcılardan bunaldığımı da söylemek istiyorum. Sırf tipleri için popüler olanları da unutmamak gerek. Ama Lana öyle değil. O müziğin kurtarıcısı.

 Bir dönem uyuşturucu da hayatının bir parçası olmuş. Okulda olması gereken zamanları rehabilitasyonda geçirmiş. Tedavisi devam ederken 18 yaşında müzikal yolculuğu da başlıyor. Aynı zamanda keşfetme dürtüsü de ağır basıyor şehirde macera dolu yolculukları böyle başlıyor. 








Lana Del Rey kırık bir kadın, bu açık. Müziği devamlı acımaktan, boktan ilişkilere yapışıp kalmaktan, kafası karışıklıktan, sönmeden tekrar yanmaktan ve daha da kötüsü artık bunların hiçbirini umursamamaktan bahsediyor. Garip bir hayatı olmuş; lisedeyken alkol bağımlılığı yüzünden kendini yatılı okulda bulmuş, üniversitede metafizik okumuş. Hayatının belli bir dönemini evsiz ve sonrasında basit bir karavan parkında geçirmiş. Buraya kadar pek garip bir durum yok aslında. Genç yaşta bağımlılık, yoksul bir geçmiş, kötü yaşam koşulları... Sekiz rock yıldızının yedisinde görürsünüz bunları. Bana garip gelen, bu yazıları yazdıran şey Lana'nın bütün bunlara karşı olan tutumu. Sadece umursamamak değil, Lana Del Rey bunların içerisinde olmayı seviyor gibi sanki.
Şu dakikaya kadar hayatı iki tip yaşayan insan gördüm. Birincisi, mutsuz olmamak için elinden gelen her çabayı göstererek yaşamaya çalışan ve eninde sonunda kendini mutlu etmenin bir yolunu bulan, diğeri de bu şekilde hiçbir çaba göstermeyen, hayatın kendini en aşağıya emmesine karşı koymayan o insan. Zaman içerisinde ikisi de oldum ve zaman içerisinde hayatın iki tarafını da gördüm. Ve henüz görebileceklerimin yüzde birini dahi gördüğümü düşünmüyorum. Ama bir kadın bana dinlediğim şarkı aracılığıyla kendi ruhunun katran karası olduğunu söylüyorsa ben onun mutlu olmaya çalışmayan biri olduğunu görebiliyorum.
Lana Del Rey, yaşadığı bütün acı şeyleri yaşamayı seven insanlardan biri. House seyrettiniz mi bilmiyorum, ama House'un bir mücadelesi vardı. Bütün dizi boyunca bacağındaki acıdan yakındı, etrafında insanların olmayışından, sefaletinden. Ama bütün bunlardan kaçınma şansı geldiğinde o şanstan kaçınırken buldu kendini. Çünkü o sefaletinin onu bu kadar iyi bir doktor yaptığını düşünüyordu. Benim iki sene önce mutsuzluğumun beni iyi bir insan yaptığını düşünmem gibi. Lana Del Rey'in acı dolu bir hayatın insanı iyi bir müzisyen yapacağını düşünmesi gibi.
Yeni EP'si Paradise'ın Gods & Monsters diye bir şarkısı var. Şöyle bir kıta var şarkıda:

Tanrıyla ben çok iyi geçinmiyorum,

O yüzden söyleyeyim, 



Ruhumu kimsenin almasına izin vermiyorum,

Ben Jim Morrison gibiyim,

Boktan bir tatile doğru yol alıyorum.

Jim Morrison 27 yaşında bir tatile çıktı. Dünyanın görüp görebileceği en etkili müzisyenlerden biriydi ve kısa hayatına rağmen Doors aracılığıyla inanılmaz işler bıraktı dünyaya. Boktan bir hayatı vardı; bağımlıydı, mutsuzdu, çoğu zaman ona tapan onlarca kadının arasında dahi yalnızdı. Elindeki çoğu şeyi çarçur etti, güzelliği ve yeteneği de dahil. Sonu bir küvette geldi. Bunlar mı onu iyi bir müzisyen yaptı? Bunları bırakıp, mutlu olmaya çalışssaydı Riders on a Storm'u asla dinleyemeyecek miydik? Eğer Lana Del Rey mutlu olsaydı Born to Die olmayacak mıydı?
Yaratan insanlarla mutluluğun ilişkisi çok acayiptir. Yaratıcılık çoğu zaman yaratıcının hislerine dayanır, bir şey yaratırken içinizdeki saf bir duyguyu; yani düşüncelerle, şüpheyle, korkuyla veya sinirle bölünmemiş, tüm, bütün bir duyguyu alır ve ne renkse önünüzdeki şeye aynen dökersiniz. Sorun şu ki, böyle saf bir duygu bulmak kolay değildir. Size şöyle anlatayım, hiç birine gerçekten sinirlendiğiniz oldu mu? Ona uzun uzun sinirli bir yazı döşediniz mi? Benim aklıma çok fazla örnek geliyor, çünkü o sinirin saf bir maden halinde içimde büyüdüğünü hissettiğim an her saf duyguya yaptığım gibi onu da kusmaya programlıyım ben. Duygusal bir yaratıcıysanız sadece bunları bulduğunuz an işlemeye meyilli olmuyorsunuz. En büyük sıkıntınız; en büyük probleminiz bunları çok sık hissetmek oluyor.
Lana Del Rey belli ki bunları çok sık hissediyor. Cuma akşamları kendini çok yalnız hissediyor mesela, bazen kendini sıkışmış hissediyor, bazen boş vermiş, bazen değersiz, bazen önemsiz. Şarkıları tamamen böyle temalarla dolu. Off to the Races tek taraflı bir ilişkinin erkeğine değersizce yapışan öteki tarafını anlatıyor mesela. Dark Paradise ayrılığı kendini öldürme noktasına dahi gelene kadar atlatamayan bir kadını. Şarkıları acıyla dolu Lana'nın. Ve o bunu seviyor! Bu onun bilinçli bir kararı değil. Ama o bir yerde, bir noktada, dünya üzerindeki insanların korkutucu bir çoğunluğu gibi mutlu olmaya çalışmamayı seçiyor. Ben şunu gördüm, ve şunu biliyorum; hayat siz mutlu olmaya çalışmadığınız her an sizi en dibine çeken pislik bir oyun. Ve mutlu olmaya çalışmak çok zor. Çalışmamaktan çok daha fazla hem de. Hele ki bir de bunun sizi siz yapan şey olduğunu düşünüyorsanız...
Müzikal olarak 60'ların, 70'lerin çocuğu Lana Del Rey ve güzel bir müzik yapıyor. Soul, Baroque, Indie ve Pop karıştırıyor melodilerine. Çok görsel bir müzik yapıyor. Ama bir müzisyen değil. Sadece şarkı söyleyebilen, acı çeken bir kadın ve bunları hangi sırayla yaptığını önemsemiyor. Acı çekmek ve acınızı birilerine dinletmek güzel. Ama eğer kızlarınız için kerpiç bir evden başka bir şey istemediğinize dair de bir şarkı yapabiliyorsanız, işte ancak o zaman gerçek bir yaratıcısınız demektir. Çünkü mutsuzluğu önünüze dökmek kolay. Zor olan, aynısını mutluluğa yapmaktır.





Lana’nın retro bir stili var, evet, 60lı yılları andırıyor, ama o yılların birebir kopyası değil. Pin up oyunculuğunu, bir femme fatale gizemiyle birleştirmiş. Bir Brooklyn mafyası liderinin karısı gibi, tehlikeli bir görünüşü var. Ergenliğinde tam bir asi gençmiş zaten. Şarkılarındaki kasvetli hava bu görüntüye tam oturuyor. Acaba Lana Del Rey neden kısa sürede bu kadar büyük başarıya ulaştı? İnsanlar son dönemde moda olan çocuk şarkılarından sıkıldı diye mi? Oturaklı müziğe Adele yolu açtı diye mi? Birçok sebep olabilir ama Lana Del Rey’in yeni bir şey arayan insanların ihtiyacını fazlasıyla giderdiği kesin.







    Az makyajla ve günlük giysilerle bir insan ancak bu                                                                                kadar güzel olabilir! 
















Lana ve muhteşem dudakları. 
Lana'nın dudaklarına bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim.





"11 yaşındayken, Kurt Cobain'i MTV'de ‘Heart-Shaped Box’ söylerken gördüm ve gerçekten olduğum yerde donakaldım. Hayatımda gördüğüm en güzel insan olduğunu düşündüm. Genç yaşta bile, sahiden üzüntüsüne ortak oldum.17 veya 18 yaşlarıma kadar müziğini tekrar dinlemedim,ve tekrar dinlediğimde,hala benim için çok şey ifade ediyordu,tıpkı o zamanki gibi."


                                  -Lana Del Rey



Bir insanın dövmeleri bile bu kadar havalı olabilir mi ya?
Sol elinde "Paradise" sağ elinde ise "Trust No One" dövmeleri yer alıyor.




Lana'nın en sevdiğim şarkısı ve klibi olan Ride'ı dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.




UMARIM LANA DEL REY'İ SEVMENİZ İÇİN YETERLİ SEBEP VERMİŞİMDİR SİZE.




NOT: alıntı yerler vardır.





10 Haziran 2013 Pazartesi

Müziğin Kurtarıcısı : Lana Del Rey

    Bir anda parladı, şimdi herkes onu konuşuyor. Gerçek adı Elizabeth Grant’miş. Önce Lizzy Grant adıyla albüm yapmış. Sıradan bir görünüşle, çekingen bir tavırla şarkılar söylemiş. Tutmamış. O da ismini, saçını, başını, kıyafetlerini değiştirmiş. Estetik ameliyatlar geçirmiş. Lana Del Rey olmuş. Tutmuş.


Lana'yı çoğu kişi gibi bende müziğin kurtarıcısı gibi görüyorum. Son zamanlarda ortaya çıkan ergen grupları ve şarkıcılardan bunaldığımı da söylemek istiyorum. Sırf tipleri için popüler olanları da unutmamak gerek. Ama Lana öyle değil. O müziğin kurtarıcısı.

 Bir dönem uyuşturucu da hayatının bir parçası olmuş. Okulda olması gereken zamanları rehabilitasyonda geçirmiş. Tedavisi devam ederken 18 yaşında müzikal yolculuğu da başlıyor. Aynı zamanda keşfetme dürtüsü de ağır basıyor şehirde macera dolu yolculukları böyle başlıyor. 








Lana Del Rey kırık bir kadın, bu açık. Müziği devamlı acımaktan, boktan ilişkilere yapışıp kalmaktan, kafası karışıklıktan, sönmeden tekrar yanmaktan ve daha da kötüsü artık bunların hiçbirini umursamamaktan bahsediyor. Garip bir hayatı olmuş; lisedeyken alkol bağımlılığı yüzünden kendini yatılı okulda bulmuş, üniversitede metafizik okumuş. Hayatının belli bir dönemini evsiz ve sonrasında basit bir karavan parkında geçirmiş. Buraya kadar pek garip bir durum yok aslında. Genç yaşta bağımlılık, yoksul bir geçmiş, kötü yaşam koşulları... Sekiz rock yıldızının yedisinde görürsünüz bunları. Bana garip gelen, bu yazıları yazdıran şey Lana'nın bütün bunlara karşı olan tutumu. Sadece umursamamak değil, Lana Del Rey bunların içerisinde olmayı seviyor gibi sanki.
Şu dakikaya kadar hayatı iki tip yaşayan insan gördüm. Birincisi, mutsuz olmamak için elinden gelen her çabayı göstererek yaşamaya çalışan ve eninde sonunda kendini mutlu etmenin bir yolunu bulan, diğeri de bu şekilde hiçbir çaba göstermeyen, hayatın kendini en aşağıya emmesine karşı koymayan o insan. Zaman içerisinde ikisi de oldum ve zaman içerisinde hayatın iki tarafını da gördüm. Ve henüz görebileceklerimin yüzde birini dahi gördüğümü düşünmüyorum. Ama bir kadın bana dinlediğim şarkı aracılığıyla kendi ruhunun katran karası olduğunu söylüyorsa ben onun mutlu olmaya çalışmayan biri olduğunu görebiliyorum.
Lana Del Rey, yaşadığı bütün acı şeyleri yaşamayı seven insanlardan biri. House seyrettiniz mi bilmiyorum, ama House'un bir mücadelesi vardı. Bütün dizi boyunca bacağındaki acıdan yakındı, etrafında insanların olmayışından, sefaletinden. Ama bütün bunlardan kaçınma şansı geldiğinde o şanstan kaçınırken buldu kendini. Çünkü o sefaletinin onu bu kadar iyi bir doktor yaptığını düşünüyordu. Benim iki sene önce mutsuzluğumun beni iyi bir insan yaptığını düşünmem gibi. Lana Del Rey'in acı dolu bir hayatın insanı iyi bir müzisyen yapacağını düşünmesi gibi.
Yeni EP'si Paradise'ın Gods & Monsters diye bir şarkısı var. Şöyle bir kıta var şarkıda:

Tanrıyla ben çok iyi geçinmiyorum,

O yüzden söyleyeyim, 



Ruhumu kimsenin almasına izin vermiyorum,

Ben Jim Morrison gibiyim,

Boktan bir tatile doğru yol alıyorum.

Jim Morrison 27 yaşında bir tatile çıktı. Dünyanın görüp görebileceği en etkili müzisyenlerden biriydi ve kısa hayatına rağmen Doors aracılığıyla inanılmaz işler bıraktı dünyaya. Boktan bir hayatı vardı; bağımlıydı, mutsuzdu, çoğu zaman ona tapan onlarca kadının arasında dahi yalnızdı. Elindeki çoğu şeyi çarçur etti, güzelliği ve yeteneği de dahil. Sonu bir küvette geldi. Bunlar mı onu iyi bir müzisyen yaptı? Bunları bırakıp, mutlu olmaya çalışssaydı Riders on a Storm'u asla dinleyemeyecek miydik? Eğer Lana Del Rey mutlu olsaydı Born to Die olmayacak mıydı?
Yaratan insanlarla mutluluğun ilişkisi çok acayiptir. Yaratıcılık çoğu zaman yaratıcının hislerine dayanır, bir şey yaratırken içinizdeki saf bir duyguyu; yani düşüncelerle, şüpheyle, korkuyla veya sinirle bölünmemiş, tüm, bütün bir duyguyu alır ve ne renkse önünüzdeki şeye aynen dökersiniz. Sorun şu ki, böyle saf bir duygu bulmak kolay değildir. Size şöyle anlatayım, hiç birine gerçekten sinirlendiğiniz oldu mu? Ona uzun uzun sinirli bir yazı döşediniz mi? Benim aklıma çok fazla örnek geliyor, çünkü o sinirin saf bir maden halinde içimde büyüdüğünü hissettiğim an her saf duyguya yaptığım gibi onu da kusmaya programlıyım ben. Duygusal bir yaratıcıysanız sadece bunları bulduğunuz an işlemeye meyilli olmuyorsunuz. En büyük sıkıntınız; en büyük probleminiz bunları çok sık hissetmek oluyor.
Lana Del Rey belli ki bunları çok sık hissediyor. Cuma akşamları kendini çok yalnız hissediyor mesela, bazen kendini sıkışmış hissediyor, bazen boş vermiş, bazen değersiz, bazen önemsiz. Şarkıları tamamen böyle temalarla dolu. Off to the Races tek taraflı bir ilişkinin erkeğine değersizce yapışan öteki tarafını anlatıyor mesela. Dark Paradise ayrılığı kendini öldürme noktasına dahi gelene kadar atlatamayan bir kadını. Şarkıları acıyla dolu Lana'nın. Ve o bunu seviyor! Bu onun bilinçli bir kararı değil. Ama o bir yerde, bir noktada, dünya üzerindeki insanların korkutucu bir çoğunluğu gibi mutlu olmaya çalışmamayı seçiyor. Ben şunu gördüm, ve şunu biliyorum; hayat siz mutlu olmaya çalışmadığınız her an sizi en dibine çeken pislik bir oyun. Ve mutlu olmaya çalışmak çok zor. Çalışmamaktan çok daha fazla hem de. Hele ki bir de bunun sizi siz yapan şey olduğunu düşünüyorsanız...
Müzikal olarak 60'ların, 70'lerin çocuğu Lana Del Rey ve güzel bir müzik yapıyor. Soul, Baroque, Indie ve Pop karıştırıyor melodilerine. Çok görsel bir müzik yapıyor. Ama bir müzisyen değil. Sadece şarkı söyleyebilen, acı çeken bir kadın ve bunları hangi sırayla yaptığını önemsemiyor. Acı çekmek ve acınızı birilerine dinletmek güzel. Ama eğer kızlarınız için kerpiç bir evden başka bir şey istemediğinize dair de bir şarkı yapabiliyorsanız, işte ancak o zaman gerçek bir yaratıcısınız demektir. Çünkü mutsuzluğu önünüze dökmek kolay. Zor olan, aynısını mutluluğa yapmaktır.





Lana’nın retro bir stili var, evet, 60lı yılları andırıyor, ama o yılların birebir kopyası değil. Pin up oyunculuğunu, bir femme fatale gizemiyle birleştirmiş. Bir Brooklyn mafyası liderinin karısı gibi, tehlikeli bir görünüşü var. Ergenliğinde tam bir asi gençmiş zaten. Şarkılarındaki kasvetli hava bu görüntüye tam oturuyor. Acaba Lana Del Rey neden kısa sürede bu kadar büyük başarıya ulaştı? İnsanlar son dönemde moda olan çocuk şarkılarından sıkıldı diye mi? Oturaklı müziğe Adele yolu açtı diye mi? Birçok sebep olabilir ama Lana Del Rey’in yeni bir şey arayan insanların ihtiyacını fazlasıyla giderdiği kesin.







    Az makyajla ve günlük giysilerle bir insan ancak bu                                                                                kadar güzel olabilir! 
















Lana ve muhteşem dudakları. 
Lana'nın dudaklarına bayıldığımı söylemeden geçemeyeceğim.





"11 yaşındayken, Kurt Cobain'i MTV'de ‘Heart-Shaped Box’ söylerken gördüm ve gerçekten olduğum yerde donakaldım. Hayatımda gördüğüm en güzel insan olduğunu düşündüm. Genç yaşta bile, sahiden üzüntüsüne ortak oldum.17 veya 18 yaşlarıma kadar müziğini tekrar dinlemedim,ve tekrar dinlediğimde,hala benim için çok şey ifade ediyordu,tıpkı o zamanki gibi."


                                  -Lana Del Rey



Bir insanın dövmeleri bile bu kadar havalı olabilir mi ya?
Sol elinde "Paradise" sağ elinde ise "Trust No One" dövmeleri yer alıyor.




Lana'nın en sevdiğim şarkısı ve klibi olan Ride'ı dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.




UMARIM LANA DEL REY'İ SEVMENİZ İÇİN YETERLİ SEBEP VERMİŞİMDİR SİZE.




NOT: alıntı yerler vardır.